HAYATI ANLAMANIN

EN İYİ YOLU KİTAP OKUMAKTIR

İNSAN OKUR!

Tayfun Kurt (1956-2008)

 

sahaf name

bir röportaj

fotoğraf albümü

hakkında yazılanlar

Ali Haydar Haksal

Aptullah Tirali

Engin Berk

Fatih Sultan Kar

Haluk Çağlayaner

M. Şeref Özsoy

Murat Pabuç

Mengüç Okan

Nuri Kurtcebe

Oral Onur

Ömer Asan

Ömer Lekesiz

Tolga Gürocak

Zafer Yalçınpınar

Bize Ulaşın

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SIKI SAHAF: TAYFUN KURT

 

Zafer Yalçınpınar

 

Çınardibi Sahaf’ın sahibi Tayfun Kurt’un, Kadıköy’deki gelmiş geçmiş en renkli, ilginç ve ezber bozan mizaçlardan biri olduğunu ifade etmekten hiçbir zaman çekinmeyeceğim. Tayfun Abi’yi aşağıda yer alan görüntülerin ve olayların yanı sıra özel bir saygıyla birlikte hatırlayacağım:

 

Fotoğraf

 

Zihnime mıhlanan, Tayfun Kurt’a ilişkin ilk fotoğraf şöyledir:

 

Çınardibi Sahaf’ın girişinin tam karşısında, dükkânın derinliklerine doğru sol köşede yer alan masasında oturuyor. Başında bir “Galatasaray” şapkası ve elinde büyükçe bir tesbih var. Etrafı kitaplarla çevrilmiş... Masasının bir köşesinde her zaman açık olan küçük bir televizyon... Sakalları uzun, gözlerinde şaşkınlık ile kızgınlık arası bir bakış... Oturduğu koltuğun arkasındaki rafta Osmanlıca harflerle yazılmış oldukça büyük ve eski bir Galatasaray amblemi duruyor.

 

***

 

“Hiç mi yok?”

 

Tayfun Kurt’un “ters ve kızgın” bir adam olduğu kanısı Kadıköy’de yaygın olan bir söylemdir. Herkes onun sahaf dükkânına girerken önce bir yutkunur, içeri girer ve aradığı kitabın ismini -çekinerek- fısıldar... Kısa bir süre sonra Tayfun Abi masasının ardından şöyle cevap verir:

“O kitap yok!”

Baştan beri gergin olan müşteri, bu cevaba karşın,

“Hiç mi yok?” diye sorar.

Tayfun Abi hafifçe gülümseyerek , “Yokluğun derecesi, nitelemesi olmaz!”  der.

Müşteri kızar ve “Ama bu kitap şu an büyük kitapçılarda var!” diye çıkışır.

Bunun üzerine Tayfun Abi ayağa kalkar ve “Git o büyük kitapçılardan al o zaman... Burası süpermarket değil. Hadi canım kardeşim, git buradan, yolun açık olsun...” der.

 

Tayfun Kurt’un kızgınlığının kaynağını -sanıyorum- anlamışsınızdır.

 

***

  

“Her Şeyin Bir İlki Vardır...”

 

Birgün Çınardibi Sahaf’a Enis Batur ile Güven Turan gelir. Dükkândan içeri girer girmez, bazı kitapları karıştırmaya, raflarından çıkarıp incelemeye başlarlar. Tayfun Kurt duvarda asılı duran ve üzerinde “Kitapları ellemeyiniz, yerlerinden çıkarmayınız”  yazan tabelayı gösterir. Enis Batur sinirlenir,  “Ben dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama görmedim!” der.

Tayfun Abi cevaplar:

“Her şeyin bir ilki vardır...”

 

Bu olayın ardından Enis Batur, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki köşesinde "Kitapları seven ama 
müşterileri sevmeyen Çınardibi Sahaf..." diye yazınca Tayfun Kurt, Kadıköy'ün en işlek yerlerinden 
birinde bulunan dükkânının kapısına Enis Batur'un bir fotoğrafını asar ve altına da "Enis Batur ve
Sevenleri giremez!" diye yazar. Sanıyorum o fotoğraf ve yazı, üç ay kadar Çınardibi Sahaf'ın 
kapısında asılı kalmıştır.

 

“Korkak Düşler”

 

“Korkak Düşler” adlı kitabım altı sene boyunca Çınardibi Sahaf’ın giriş kapısında asılı durmuştur. Bir seferinde Tayfun Abi, “Neden yazıyorsun?” diye sormuştu. Ben de “Henüz bilmiyorum...” demiştim. Bunun üzerine Tayfun Abi bana kızgın kızgın baktı ve “Zaten ben bu yeni edebiyatçıların neden yaşadığını anlamıyorum bir türlü...” dedi.

 

***

 

“Gelinim Olur Musun...”

 

Tayfun Abi dükkânındaki masasında oturuyor, önündeki küçük televizyondan dikkatli dikkatli “Gelinim olur musun...”  adlı popüler yarışmayı izliyor. Şaşırıyorum ve “Neden bunu izliyorsun?” diye soruyorum. “Dünyada bu yarışmadan daha iyi bir uygulamalı salaklık dersi olmadığı için bu programı izliyorum.” diye cevaplıyor beni... Gülüyoruz. 

 

***

 

“Üç kâğıt”

 

Birgün birilerine kızmışım, kendimi Tayfun Abi’nin dükkânına atmışım; Tayfun Abi’ye başıma gelen olayı hararetli bir şekilde anlatıyorum ve sözlerimi  “Üçkâğıtçı bu herifler...” diye bitiriyorum. Tayfun Abi biraz düşündükten sonra “Sen üçkâğıt atmayı biliyor musun?” diye soruyor. “Hayır.” diyorum. Çekmeceden bir deste oyun kâğıdı çıkarıyor ve üç tane kâğıtla uygulanan “Bul karayı, al parayı” numarasını gösteriyor. Sonra birkaç kâğıt numarası daha gösteriyor bana... Şaşırıyorum. “Bunları nereden öğrendin Tayfun Abi?” diye soruyorum. “Biz, üçkâğıda gelmemek için bu numaraları bilmek zorundaydık.” diye cevaplıyor beni...