GERÇEK
BİR SAHAF: TAYFUN KURT!
Oral
ONUR
Araştırmacı-Yazar
Kadıköy bu yıl iki
sahafını kaybetti. Biri Sami ÖNAL, diğeri de Tayfun KURT. Her ikisini de
gayet iyi tanırdım. Çünkü ben bir kitap kurdu olarak onlardan ayrılmaz,
devamlı dükkanlarına uğrar, kitap sorar veya sohbetlerde bulunurdum.
Bu iki rahmetli
sahaf benim evime çok yakın olduğundan onlara uğramak, hal hatır sormak gibi
yarenlik yapardık.
Sami Bey’in
vefatından önce dükkanına uğramış, onun güç yürüdüğünü ve konuşmada zorluk
çektiğini görmüş ve haddim olmayarak ev istirahatını önermiştim. Çok kısa
bir müddet sonra Sami Önal’ın vefat ettiğini işittim ve çok üzüldüm.
İstanbul’a yakışır bir sahaf göçüp gitmişti.
Benim evimde
2000’den fazla (tarih ve sanat üzerine) kitap olduğu için onlarla sık sık
görüşür, sohbetlerde bulunurdum. Ekseriyetle rahmetli Tayfun’a uğrar,
kitaplar, literatür hakkında istişarelerde bulunurdum.
Tayfun, büyük bir
kitaplığa sahipti, ona gitmek isteğim orada kitap kokusu, eski kokusu
koklamak ve içime sindirmek içindi. Tayfun çok bilimsel çalışırdı. Bütün
kitapları bilgisayarda kayıtlı idi. Gelen müşterinin ne aradığını sorar
hemen kayıtlarına bakarak o kitabın kendisinde olup olmadığını görürdü.
Gelen müşterilerin raflara bakmasını hiç istemezdi. Gelenlerin ne aradığını
sorar, o şekilde yardımcı olmak isterdi. Rahmetli ömrünü kitaplara
hasretmiş, onlarla haşır neşir olmuş gerçek bir sahaftı.
Her gelişimde yeni
bir şey gelip gelmediğini sormama gerek olmadan, gelmiş ve bana yarayacak
ise sakladığı kitapları bana verirdi. Müşterilerine böyle bir yakınlığı
vardı. Ben de 40-50 yıldan beri kitap topluyorum ama benim zamanımda ne
bilgisayar ne de internet. Yalnız kitaplarımı Kartotek şeklinde yazar adı ve
kitap adı olarak tasnif ederdim.
Geçtiğimiz
yıllarda dükkanın önünde büyük bir yazı gördüm ve hemen içeri heyecanla
girdim.
- Hayrola Tayfun,
dükkanını neden satıyorsun! diye sorunca yılların vermiş olduğu yorgunluk
ile;
- Ne yapayım,
Bodrum’a gidip yerleşmek istiyorum, diye yanıt vermişti.
Kendisi ciddi idi,
öyle ipe sapa gelmez şeyler konuşmazdı. Koyu Galatasaraylı idi.
Galatasaray’a ait renkli tabela ve yazılar raflarda asılıydı. Tuttuğu takım
yenilince kendisini tutamaz tabir-i caizse söver dururdu. Eh, onun da bu
zevki vardı.
İstanbul’da olsun
diğer ülkelerde olsun hemen hemen her yazarı tanırdı, ismi ile bilir ve
kitaplarının ne olduğunu, hangi yazarın ne gibi etütler yaptığını görürdü.
Böylesine bir sahaf idi.
Her gidişimde bana
çay ısmarlamadan beni salmazdı. Benim Edirne ile ilgili anlattıklarımı
heyecanla dinlerdi; yazdığım kitapları (22 tane) ve Edirne’de yaptığım
anıtları anlatır, bunları becerebilmemin heyecanını duyardım.
Ne var ki ecel onu
erken aldı götürdü. Kitap meraklıları onun göçüp gitmesini çok
arayacaklardır. Ben dahi onun vefatını, göçüp gitmesini dükkanın önünden her
geçtiğim zaman hatırlarım. Hey be koca Tayfun. Bizi bırakacak zamanı mı
buldun? diye içimden geçirir, bir hüzünle dükkana bakar yoluma devam ederim.
Allah rahmet
eylesin, mekanı cennet olsun. Seni unutamam! Bir Tayfun vardı geldi geçti
derim eş ve dostlarına. |