Yaklaşık 10 yıl önce dükkanına girmiştim. Kapı açıktı ve kendisi yoktu.
Bir kitap arıyordum, adı elimdeki kağıtta yazılı. Nasılsa sahibi içeri
girdiğimi görür de gelir, diye raflardaki kitapları karıştırmaya
başlamıştım. Birde içeriye fırtına gibi girmişti. Raftan indirdiğim kitabı
elimde görünce, “koy o kitabı yerine” diye bağırdı. Çok bozulmuştum, ama
yerine koydum kitabı. Ne istiyorsun, diye sertçe sordu. Ben de aradığım
kitabı söyledim. Sana kitap, mitap vermem, dükkanı terk et, deyip kovdu
beni. Kıpkırmızı kesilip, dükkanın ortasında kalakalmıştım. Ne oldu ki?
Diye sordum. Yukarıda asılı sahafnameyi okumadın mı, diye sordu. Okumadım,
dedim. Çık dışarı, diye, tekrar uyardı beni. Ben de gururuma
yediremediğimden, ne diyeceğimi şaşırmış vaziyette özür diledim. Dışarı
çıkmayacağımı anlayınca hangi kitabı aradığımı sordu, biraz yumuşamıştı.
Söyledim ve bilgisayarına baktıktan sonra raftan indirip aradığım kitabı
bana verdi. Parasını ödedikten sonra, soru sorma sırası bana gelmişti.
Nerelisin, diye sordum. Ofluyum, dedi. Ben de Ofluyum, dedim. Bu sefer
daha da köpürdü: Ulan ne biçim Oflusun, niye s.kerim kitabını deyip de
çıkıp gitmedin, diyerek azarlamaz mı beni…
İşte ben Tayfun Aga ile böyle tanışmıştım. O tanışmadan sonra benim en iyi
dostum olmuştu. Kütüphanemdeki değerli kitapların çoğunu o bulmuştur bana.
Ne aradığımı bildiği için ilgimi çekecek kitaplar için beni arar,
ayırırdı.
On yıl boyunca Kadıköy’e ne zaman gitsem ilk ona uğrar, çaycısının
çaylarını içer, küfürlü, küfürsüz verip veriştirmelerini keyifle
dinlerdim. Benim yanımda birilerini kovduğunda, yapma abi, derdim. Sen
anlamazsın, derdi, değmez bunlara kitap vermek. Bildiğinden şaştığına hiç
tanık olmadım desem doğrudur. İnatçı bir Ofluydu…
Mengüc Abi de bilir; Ceviz Kabuğu programında talihsiz tartışma sonucu zor
duruma düşmüştüm. Kitabım yasaklanmış, savcılıkça ifadem alınmak üzere
aranmaktaydım. İlk Tayfun Aga beni aradı. Hemen ona uğradım. Üst katları
göstererek, gel burada kal, demişti. Kimse senin burada kılına dokunamaz,
diye de üstelemişti. Müthiş duygulanmıştım o davranışından. Üstüne Hulki
Cevizoğlu’na beni savunan, onu kınayıcı bir yazı yazmış ve fakslamıştı.
Sizin anlayacağını bir altın adamı kaybettik arkadaşlar. Son günlerinde
kendisini ziyaret etmiş, ancak onun için aldığım Kestane Balı’nı teslim
edemeden gitmişti.